Ben bir köpek adamıyım. Aslında tüm hayvanları severim ancak çocuklarımın sokaktan alıp baktığı kedimiz sırayla hepimizi tırmalayınca köpek adamı olduğumu anladım.

Ve benim köpeklerim var; evliliğimizin ilk yıllarındaki Cookie’miz ve hali hazırdaki Lego’muz dışında da aklımın içinde köpeklerim var benim. Adam uçtu demeyin bir dinleyin, sizde hak vereceksiniz.

NLP eğitimlerinde 2 köpekten bahsederler; pozitif köpek ki ben ona iyi köpek diyorum, negatif köpek ki ben ona kötü köpek diyorum, dışında da benim köpeklerim olduğuna karar verdim. Size iki haberim var burada. Hangi köpeğimi besleyeceğime kendim karar verebiliyorum. Bu iyi haber. Kötü haber ise eğer kendi irademle hangi köpeği besleyeceğime karar vermez, akıntıya ve oluruna bırakırsam her seferinde yanlış köpeği besliyorum. Beslenen köpek doğaldır ki büyüyor, diğerini bastırıyor, egemen konuma geçip beni yönetmeye, kararlarımı etkilemeye, aklımı bulandırmaya, duygularımı ele geçirmeye başlıyor. Küçük bir deneme yapın isterseniz. Gözünüzü kapatın çok mutlu olduğunuz bir anı, o anda çalan müziği, yaptığınız şeyleri, ortamı, insanları aklınıza getirin. Gözünüzü açıp aynaya bakın, yüzünüz gülüyor değil mi, daha iyi hissediyorsunuz. İşte bu beslediğiniz iyi köpek. Peki gözünüzü tekrar kapatın ve tam tersini yapın, en kötü anınızı aklınıza getirin, yüzünüz asıldı, gülümsemeniz dondu değil mi, işte bu da kötü köpek.

Sonra düşündüm benim köpeklerimi…

İlk kulübemde aile köpeklerim var. Bazen bakıyorum ki eşimle veya çocuklarla uzaklaşmışız, koşuşturma içerisinde birbirimizi, ilişkilerimizi unutmuşuz. Soğuk merhabalar, rutin hatır sormalar, hissiz öpücükler ilişkimizi bir bulut gibi sarmış, sisin içinde el yordamı ile yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. O zaman anlıyorum ki yanlış köpeği beslemişim. Rakamlarımla, endişelerimle, koşuşturmayla, üzüntülerimle beslenen kötü köpeği büyütmüşüm, asıl iyi köpeği unutmuşum. Kötü köpek büyümüş, diğerine yer kalmamış, bir köşeye sıkışmış, nefes almak için çırpınıyor. Her şeye saldırırken buluyorum kendimi.

İkinci kulübede iş köpeklerim var. Ben koşturdukça onlar daha da koşmak istiyorlar, ben çalıştıkça daha da çalış, daha da, daha da diyorlar. Ben başarmayı seviyorum, yoku var kılmayı, imkansızı kolaylaştırmayı. Sonra bakıyorum ki bu köpek öyle büyümüş ki diğer kulübelerdeki köpeklerim kaybolup gitmiş. Sürekli koşturup bir şeylere yetişmeye çalışırken buluyorum kendimi. Hep geç kaldığımı hissediyorum.

Üçüncü kulübedeki köpekler ise kendimim aslında. Her uçağa bindiğimde tekrar hatırlıyorum bu kulübeyi. Ne zaman ki hostes oksijen maskesini ‘önce’ kendinize, ‘sonra’ diğerlerine takın diyor, ‘aha’ diyorum, diğerlerine nefes aldıracağım derken kendimi unutmuşum. Bir koşuşturma içerisinde kaybolmuşum, iş ve ev arasında mekik dokuyorum, çalışıyorum ancak miskin bir adam olmuşum, aynı rutini her gün tekrar tekrar yaşıyorum. Kendime yatırım yapmıyorum, beslenmiyorum, gelişmiyorum, okumuyorum, değişmiyorum; nefessizim ama yaşıyorum. Yılgın, yorgun ve mutsuz pineklerken buluyorum kendimi.

Peki daha ne kadar böyle gidecek, böyle giderse nasıl bir gelecek karşıma çıkacak?

John Gottman isimli evlilikler üzerinde çalışmaları çok bilinen bir profesörün sorun yaşayan çiftlere tavsiyeleri çok ilginç. İlk etapta verdiği başarı oranı %85’lere ulaşan reçete çok kolay ve uygulanabilir;

  • Sabah ayrılırken eşin o gün ne yapacağını bilmek.
  • Akşam eve gelindiğinde birbirlerine günlerinin nasıl geçtiklerini sormak.
  • Beğeni ve takdir ifadeleri, iltifat.
  • Yakınlık kurma, mesela uykuya dalmadan önce minik bir öpücük.
  • Haftada bir buluşma veya birlikte bir şeyler yapmak.

Aslında iyi köpeği beslemek bu kadar basit ise biliyor musunuz, ‘ben bundan iyisini yapabilirim’ dedim kendi kendime. ‘Balık’ isimli kitap der ki ‘Tavrını Seç’. Hepimiz bir yolculuk yapıyoruz. Bu yolculuk benim hayatım ise direksiyonda ben olmalıyım. Bu sayede kendimce bazı kararlar almayı başardım.

  • İlk ve en önemli karar hangi köpeği besleyeceğimi seçme inisiyatifi ile ilgili. Evdekilerin en güzel gülücüklü resimleri, avlanacak güzel anların hatıraları, kesinlikle müzik, doğru nefes alma, mutlaka daha çok gülümseme, her şart altında, en zor anda dahi gülümseme (Tony Bennett, Smile)
  • Eşimle içinde ödemeler, veli toplantısı, alışveriş kelimeleri geçmeyen sohbetler yapmak zor olmasa gerek. Nasıl bir gelecek düşlüyor, aklından neler geçiyor, konuşmak istediği sıkıntıları var mı, bugün gerçekten nasıl geçti, yarın ne yapacak, kısacası iyi bir sohbet için mutlaka zaman yaratabilirim, yaratmalıyım. Bir iltifat, güzel bir cümle göz çıkarmaz ya. İlişkimizde iyi köpeği beslemeyi seçebilirim. Buraya bir de çiçek ekleyelim lütfen.
  • 2. Madde çocuklar için de aynen geçerli değil mi zaten. Kızımla kahvaltı, oğlumla bisiklet, birebir onlara ait zamanlar yaratılabilir tabii ki. Yanlarında değil birlikte olmayı seçebilirim. Kaç dakikayı birlikte geçirdiğimiz değil, ne kadar kaliteli vakit geçirdiğimiz esas olmalı.
  • Kendim için de biraz spor katsak, aklımdaki her şeyi, özellikle de kötü köpeklerin etkilerini unutturacak bir hobi fena olmaz herhalde. Hele bir de bu hobiyi ailemle yapabilirsem değmeyin keyfime. Belki Lego ile bir yürüyüş, dostlarla bir akşam yemeği…
  • Hafta sonları yangın ve tufan olmadıkça çalışmamayı seçebilirim. Eğitim gün sayılarımı azaltabilirim. Eğer yapmazsam kazandıklarımın zaten faydasını göremeyeceğim, hiç olmazsa görebileceğim kadarı ile yetinebilirim. Kötü köpekle mücadelede en önemli silahlarım delegasyon, ekip çalışması, iyi ekip ve iyi arkadaşlıklar değil mi? Motorun devrini biraz düşürmekle kazanacaklarım kaybedeceklerimden çok daha kıymetli değil mi aslında.
  • Unuttuklarımı her baktığımda hatırlatacak küçük anımsatıcılar somut bir destek olabilir aslında. Nasıl ki ekmek almayı unutmamak için parmağa ip bağlamak eski geleneğimizdir, dinlemeyi unutmamak için masamın üzerinde koyacağım dinlemekle çağrışım yapacak bir obje, empati kurmam gerektiğini hatırlatacak belki Küçük Prens’in kapak fotoğrafı bir süre sonra yeni davranışlarımı tekrarlamamı ve dolayısı ile benimsememi sağlayacaktır mutlaka ki.

Günün sonunda yeni birisi olmak, kendi kararlarını alıp doğru köpekleri besleyen, hayatının inisiyatifini üzerine almış birisi olmak, kurduğum yaşam dengesi ile bana en büyük ödülü verecektir. Başta da dediğim gibi ben köpekleri seviyorum. Her gün bir kaç dakikamı doğru köpekleri beslemeye ayırabilirim. Sadece bir kaç dakika sayesinde iyi köpekler büyütebilirim. İnanıyorum ki iyi köpekler büyüdükçe, geliştikçe kötü köpekler hayatımdan daha da uzaklaşacaktır. Bu değişimi başarabilirsem çevremdekilerin hangi köpekleri nasıl büyütecekleri konusunda destek ve belki örnek olabilme fırsatı ise paha biçilemez bir ödül olur her halde.