Çocukların sahip olduğu cevherin farkında mısınız dostlar? Pırıl, pırıl, zehir gibi, kıpır, kıpır, cesur mu cesur, sevgi dolu. Sonra ne oldu da çevrenizdeki onca insan böyle oldu; sıradan, bir kısmı hoyrat, pek çoğu bencil ve saygısız, bir kısmı ise korkak, hemen hepsi dünkü hayallerinden uzak. Peki siz; siz bugün neden böylesiniz?
Koskocaman bir ev hayal edin, bir sürü odası olan bir saray. İşte o ev sizdiniz, her odası da içinizdeki bir meziyet, bir yetenek, bir düşünce, bir duygu.
Sonra babanız emniyet şeridinden girip kırmızıya aldırmadan geçti, tam son anda herkesin önüne kırıp sağa girdi. Hatırlatacak oldunuz; İşim gücüm var, onları mı bekleyeceğim, yapabiliyorlarsa onlar da yapsın dedi. Ve siz öğrendiniz; gücün yetmiyorsa saygı göstereceksin, yetiyorsa ezebilirsin. Bir odanın ışıkları söndü, kapısı kapandı ve kilitlendi.
Yaptığınız resmi gösterdiniz büyüklerinize. Neden bunlarla uğraşıyorsun, matematik çalışsana dediler. Ve bir kapı daha kapandı, sanata dair, bir oda daha mühürlendi.
İlerden köpeği ile gelen birisini gördünüz. Tam onlara doğru koşacakken anneniz sertçe çekti, ‘dikkat et, köpeği görmüyor musun’ deyip sizi diğer tarafa kaçırdı. Ve bir oda daha kapandı, hayvanlarla ilgili.
Tam fikrinizi söyleyecektiniz, oysa dün okulda duymuştunuz. Sertçe sözünüz kesildi. ‘Sen karışma bakiim. Hadi git oyununu oyna’ dediler. Bir oda daha gitti hayatınızdan, ifade etmek, konuşmakla ilgili.
Gazetelerdeki haberleri okudunuz, videoları gördünüz, fikriniz söylediği için insanların başına gelenlerle ilgili, bir odanın daha ışıkları söndü.
Odalar bir biri ardına kapanırken siz koskoca şatoda bir kaç oda içerisinde kapana kısılmış kala kaldınız. Yapamadığınız, denemediğiniz, cesaret edemediğiniz, vaz geçtiğiniz her şey başka bir odada mühürlü, bir kısır döngü içinde kendi kaderine isyan eden.
İşte bizlerin hikayesi bu. O cevherler birer birer yitip gidiyor. O kadar çok duyuyorum ki; aslında sesim güzeldir, iyi şarkı söylerim, elim resme yatkındır, küçükken hep doktor, mimar, tiyatrocu olmak isterdim, iyi top oynardım, okulda münazara kulübündeydim diyenleri. Şimdi ise bütün bunlardan çok uzak hayatlarını yaşıyorlar. Daha da vahim olanı hiç denemedikleri hayalleri olan insanlar var. Kitap okumayan, sanatla ilgilenmeyen, saygıyı sadece korku karşısında gösteren, topluluk önünde iki kelimeyi bir araya getiremeyen veya konuştuğunda ne dediği anlaşılmayan; ve daha nicesi bir sürü insan
Kafalarının içerisindeki kocaman şatolarında kullandıkları bir kaç odada mahpus.
İnsanlar yeni fikirlere ve yaklaşımlara itiraz ederler. Kendilerinin denemediği, yapmadığı veya yapamadığı şeyler onları rahatsız eder ve egoları devreye girer, karşı fikrilerde hatalar, eksikler aramaya başlarlar.
Sizin ufaklığı hatırlıyor musunuz, yan odada oynadığını zannettiğiniz çocuk nasıl günler sonra diğer odada konuştuklarınızı kelimesi kelimesine tekrarlıyor. Shoshin yeni başlayanların zihni demek. O çocuğun zihni yepyeni bir sayfa kadar temiz; kalem değse iz yapıyor. Sizinki öyle mi ya; yaşananlar, olaylar, doğru yanlış bir sürü bilgi, yenen tokatlar, işitilen sözler. Sizin sayfanızda boş nokta kalmamış. Bir kısmı geri gelmeyecek bu odaların, biliyorum. Ama hadi, 2 söz istiyorum sizden; açın bir beyaz sayfa.
Birincisi deneyeceğim sözü. Ne zamandır yapmak istediğiniz şeyi yapmayı, sonunu düşünmeden, başarısızlığı, başkalarının ne diyeceğini aklınıza getirmeden, deneyeceğim, bir kere olsun deneyeceğim sözünü.
İkincisi ‘kendi korkularımı, kendi yargılarımı çocuğuma aktarmayacağıma söz veriyorum’ demenizi istiyorum. Onları kısıtlamayacağım, engel olmayacağım, özgür kılacağım, denemesine yardım edeceğim sözünü ki o odalar kapanmasın, o temiz sayfa lekelerle, karalamalarla dolmasın.
Haydi 2 söz istiyorum, denemeye dair…
Eren İkiz